-
1 подаваться
несов.; сов. - пода́тьсяон нажа́л плечо́м, но дверь не подала́сь — yüklendi, ama kapı yerinden oynamadı
2) çekilmekтолпа́ подала́сь в сто́рону — kalabalık yana çekildi
3) разг. ( отправляться) gitmek -
2 сдвигаться
несов.; сов. - сдви́нутьсятак мы почти́ не сдви́немся с ме́ста — bu gidişle bir arpa boyu yol gidemeyiz
те́сно сдви́нуться — sıkışmak
••де́ло не сдви́нулось с ме́ста — iş yerinde sayıyor
-
3 смещаться
несов.; сов. - смести́тьсяyer(ini) değiştirmek, yerinden oynamak; kaymakцикло́н смеща́ется на за́пад — siklon batıya kayıyor
••центр борьбы́ смеща́лся в други́е стра́ны — savaşımın merkezi başka ülkelere doğru kaymaktaydı
-
4 двигаться
hareket etmek,devinmek; ilerlemek,yürümek; oynamak,kımıldamak* * *1) hareket etmek, devinmek, hareket halinde olmak / bulunmak; yürümek; ilerlemek ( вперёд)су́дно дви́галось ме́дленно — gemi yavaş yol alıyordu / ilerliyordu
е́сли дви́гаться с тако́й ско́ростью... — bu hızla yürünse / seyredilse...
наконе́ц дви́нулась и э́та диви́зия — nihayet bu tümen de harekete geçti
2) в соч.вре́мя дви́жется вперёд — vakit ilerliyor
э́то де́ло совсе́м не дви́жется — bu iş yerinde sayıp duruyor
3) oynamak, kımıldamakне дви́нуться с ме́ста — yerinden kımıldamamak
стре́лка не дви́жется — ibre oynamıyor
••дви́гаться по слу́жбе — ilerlemek, terfi etmek
-
5 пошевелиться
сов.kımılda(n)mak, oynamakон да́же не пошевели́лся — yerinden kımıldamadı bile
См. также в других словарях:
yerinden oynamak — 1) yerinden ayrılmak 2) coşkulu, gürültülü, karışık bir zaman yaşamak Sol cenah uzun ve merhametsiz gülleler altında yerinden oynuyor. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalbi yerinden oynamak (veya fırlamak) — yüreği yerinden oynamak En hafif bir hareketi kalbimizi yerinden oynatmaya yeterdi. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüreği yerinden oynamak — birdenbire heyecanlanmak veya korkmak Odanın içinde birdenbire kızılca kıyamet kopmasın mı zavallı halamın yüreği yerinden oynamış. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer yerinden oynamak — 1) bir iş çok gürültülü ve telaşla yapılmak 2) bir olay toplumda büyük tedirginlik yaratmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yürek — is., ği, anat. 1) Kalp 2) Bir kimsenin ruhsal yönü, gönül Fazıla Hanım ın elleri terliyor, yüreği sarsılıyordu. S. F. Abasıyanık 3) Kupa (I) 4) mec. Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk, cesaret Bu iş yürek ister. 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sallanmak — nsz 1) Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak Dişi sallanıyor. Masa sallanıyor. 2) Bir şey belli noktasından bir yere bağlı kalmak şartıyla, o noktanın iki tarafına aynı doğrultuda ve sürekli olarak gidip gelmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük